23 Temmuz 2019 Salı

Taxi Driver ve Yalnızlık Üzerine



”Yalnızlık, hayatım boyunca nereye gitsem peşimi bırakmadı. Barda, arabada, kaldırımda, dükkanda, her yerde. Kaçış yok… Ben Allah’ın yalnızıyım.”

Geçtiğimiz günlerde Robert De Niro'nun ve Amerikan sinemasının en önemli filmlerinden biri sayılan Taxi Driver'ı izledim. Filmin ilk yarısını kesinlikle daha çok beğendim, karakter üzerine çözümleme yapabilme olanağı  ikinci yarısına göre daha fazlaydı ve daha ince işlenmişti kurulan evren. Bu belki de benim sonuçtan çok sebeplerle ilgilenmemden dolayı giriş kısmının daha cazip gelmiş olmasından kaynaklanabilir. Bunda ikinci yarıda filmin benim beklemediğim bir yöne kıvrılmasının da payı olabilir. Ben başrolün yaşantılarını psikolojik bir vaka olarak değerlendirmeye başlamışken kurgunun durum değil de olay odaklı bir hale bürünmesi ufaktan beni bir hayal kırıklığına uğratsa da filmi çok beğenmeme engel teşkil etmedi.

Filmin durum hikayesinden olaya kaymasının başlıca sebebi karakteri buhranlara sürükleyen "Yalnızlık" duygusuydu. Bu yazımızda Travis'i ve insanı "Yalnızlık" penceresinden değerlendireceğiz.



Travis geceleri uyuyamayan birisidir. Pek çoğumuz uyuyamama sorununu beynimizde susmak bilmeyen düşüncelerin bizi uyanık tuttuğuna bağlarız. Sorunlar çözülmedikçe de beyin başka bir yöne gitmez, onun etrafında döne döne bir girdaba dönüşür ve insanı da içine çekip hapseder. Travis'in uyku sorununu seyircinin öğrenmesi onun türlü sıkıntılar içerisinde olduğunu tahmin etmesini sağlar.

Travis Vietnam Savaşında yer almış askerler biridir. Savaşın kendi psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkilerinin yanında, savaş sonrası döndüğü keşmekeş haline gelen şehirden de pek çok memnuniyetsizliği vardır.

Travis uyuyamadığı için gece geçirdiği vakitleri taksi şoförlüğü yaparak değerlendirmeye karar verir. Geceleri şehrin en kirli sokaklarını, en çok günah işlenilen caddelerini sarı taksisiyle karış karış gezer. Her gece türlü iğrenç yaşamlara tanıklık eder. Bir kadın tüccarının ön koltuğa fırlattığı paraya elini bile sürmekten çekinir, eline geçtiğinde harcamaz bile, o parayı yine bir gün bir günahkara verir.




Travis bir gün caddede yürürken gördüğü bir kıza ilgi duymaya başlar, Betsy siyasi bir kampanya üzerine çalışma yürüten bir ofis çalışanıdır ve Travis her gün bu ofisin önüne taksisiyle gelip kızı uzaktan izler. En sonunda açılmaya karar verir, insanlarla kurduğu çekingen iletişimin aksine oldukça cesur ve ısrarcı davranır, niyetini hemen belli eder. Sanırım her insan sevilmek kadar sevmeye de ihtiyaç duyuyor. Bizi yaşama bağlayan şeylerden biri de bu duygu. Travis toplumdan kendini tecrit edişinden, ilişkilerde yabani duran bu bezgin halinden ilgisini cezbeden bu kıza duyduğu arzu sayesinde kurtulabilme umudu taşımaktadır belki. Bir şeylere, birilerine tutunma fikri herkesi güçlendirir. Fakat işler umduğu gibi gitmez...



Betsy bana kalırsa ilgiyi üzerine çekmek isteyen biriydi. Kendisine ilgi duyduğu açıkça belli olan iş arkadaşıyla olan diyaloglarında derinliksiz, yüzeysel biri olduğunu sezmiştim. Bunun aksine Travis ilk buluşmalarında Betsy'yi kendi gibi yalnız ve mutsuz, arayış içinde olarak gözlemlediğini söylüyordu. Travis bence bu tespite somut verilerle ulaşmadı, sadece onun öyle biri olduğuna inanmak istedi. Travis Betsy'yi herkesten farklı, üzerine toplumun kiri bulaşmamış, masumiyetiyle parlayan biri gibi görmek istiyordu, ancak böyle birini sevmeye değer görebilirdi, çünkü şehrin en karanlık sokaklarını karış karış gezmiş, en iğrenç insanların ucuz davranışlarına şahit olmuştu ki ancak gördüğü insan tiplerinden günahça daha beyaz birini hayalinde tanrıçalaştırabilirdi. Ve bana kalırsa bu gözleminde yanıldı.



Ne yazık ki insan ilişkilerinden anlamayan, vahşi tabiatlı Travis flört etmeyi de beceremedi ve Betsy'i sinema diye p*rn* filmi izlemeye 3.sınıf bir salona götürdü. Gerçekten yaşantısı, ilişki kurma biçimi, hayattan kültürel yönden haz alma yöntemi bu kadar ilkeldi, başka türlüsü elinden gelmiyordu ve tabi ki terk edildi. 

Tam kendisini seven, anlayabilen, yakınına alabileceği, herkesten farklı biriyle birlikte olabilme ümidine kavuşmuşken onun da herkes gibi yüz üstü bırakan, kendi deyimiyle "soğuk ve mesafeli" cinsten çıkması onu yalnızlığın ve karamsarlığın birkaç seviye daha altına itti. Her geçen gün dünyanın ve insanların çok kötü ve değişmesi gereken  bir yer olduğuna inancı artıyordu.



İnsanların sıkıntılarından kurtulmasına yardımcı olan şeylerden biri de dertleşmektir, insanın en elzem ihtiyaçlarından biri "anlaşılmak"tır. Anlaşılmak gözle görünmeyen bir şifadır. Bu bazen annenizin şefkatli sesinden çıkan "Kızım, oğlum" kelimesi olabilir. Ya da sadece anlattığınız şeye karşılık onay anlamı taşıyan bir kafa sallama hareketi sizin yanınızda birisinin olduğunu kanıtlar ve ısınırsınız. Yalnızlık madden bir başına olmak demek değildir, etrafında onlarca kişi olsa da eğer anlaşılamıyorsan, seni kimse anlamıyorsa o halde de yalnızsın demektir. 



Travis taksisine binen müşterilerle fazla konuşmazdı. İş arkadaşlarıyla bir masada otururken onlarla birkaç kez sohbet etme girişimi olmuştu. Fakat daha sonraki sahnelerde iş arkadaşları bir masada yemek yerken kendisinin mekana sonradan girip onların dikkatlerini çekmekten imtina ederek yiyeceğini alıp tek başına başka bir masaya geçtiğini görüyoruz. Sosyal ilişkilerdeki başarısız deneyimlerin sonucu Travis'in yalnızlığı tercih ettiğini görüyoruz. Giderken iş vereniyle bir sohbet ediyor, canının sıkkınlığından bahsediyor ve "Çıkmak istiyorum." diyor. Mevcut durumundan kurtulmak istediğini, yaşamını değiştirmek arzusunda olduğunu buradan anlıyoruz. Ardından karşısındaki adamdan uzun bir monolog dinliyor, toplum düzenine kendini kaptırıp gitmiş, dünyayı olduğu gibi kabullenmiş ve sızlanmayan bu adamın kelimelerinden Travis anlaşılamadığını anlıyor ve dinlediği alakasız şeylerin sonunda "Bilmiyorum. Bu şimdiye kadar duyduğum en aptalca şey." diyor ve oradan ayrılıyor. 




Bir cümlede Travis şöyle diyordu: "Bir gün iyi bir yağmur yağacak ve bütün bu pislikleri temizleyecek." 



Yalnızlaşan, anlaşılamayan, dünyasından mutsuz olan, insan topluluğunun yaşantısının kötülüğünden, düzenin işleyişinden tiksinen insanda öfke oluşur, giderek her şeye karşı kin ve kızgınlık duymaya başlar. 


"Günler geçiyor, geçiyor... bitmiyor."


Yalnızlığında ve memnuniyetsizliğinde boğulup duran Travis artık kendisinin bir şeyler yapması gerektiğine karar verir. Rüzgar bir gemiyi istenen yere götürmüyorsa dümenin hakimiyetini artık senin alman gerekir.

Aynada kendi aksıyla konuştuğu şu sahne çok meşhurdur.



İşte böyle sevmediği, tiksindiği dünyayı yağmur olup temizlemeye niyet eden bu yalnız adamın icraatlarını filmin 2.yarısında izliyoruz. Merak edenleri izlemeye davet ederiz.



23.07.2019


7 Temmuz 2019 Pazar

YOU Dizisi İncelemesi


2018'in son aylarında Netflix'te yayınlanan You dizisi benim ilgimi ilk olarak tanıtım fragmanını Youtube'da görmemle çekti. Henüz liseye gitmiş olduğum yıllarda oldukça popüler olan, şimdilerde yayın hayatına son veren Cnbc-e kanalında yayınlanan dizilerden Gossip Girl'de oynayan Penn Badgley bana görür görmez aşina geldi ve kısa bir süre düşününce nereden hatırladığımı buldum. Tabi aradan geçen 10 yıl "Aa ne kadar yaşlanmış." dedirtse de 1991'li olduğunu öğrenince esas yaşlananın ömrümün kendisinin olduğunu fark ettim.

İnternetten dizi izlemek alışkanlığım değildir, dizilerin ticari amaçla piyasaya sürüldüğünü, sanat kaygısı güdülmediği için bana bir şey katmayacağını düşünmem beni dizi sektöründen hep uzaklaştırmıştır. Fakat dizinin instagramda rastladığım birkaç kesitinde katmanları açılan bir karakteri merkeze aldıklarını sezmemle birlikte "You" alakamı cezbedici hale geldi. Öte yandan popüler kültüre uyum sağlamak -en azından tanımak, yabancı kalmamak diyelim- günümüz insanının bir ihtiyacı olduğundan kenafir gözlü bu oğlana bir şans verelim dedik ve vaktin boş olduğu bu yaz tatilinde izlemeye başladık.


* Diziye vereceğimiz puan 
10 üzerinden 7.5
* Oldukça merak uyandırıcı bir işleyişe sahip, bölümler 45'er dakikalık, sürükleyiciliği sizi bir sonraki bölümü izlemeye güdülüyor. Dizinin ilk 1-2 ve son 2-3 bölümü gerilimi esas sırtlayan sahneleri içeriyor ve avını göz hapsine almış bir aslan gibi tetikte bekleyerek izliyorsunuz. Fakat 10 bölümlük bu dizinin gelişme kısmındaki bazı olayların gereksiz yere uzatılması bazen izleyiciyi "Hadi artık, ne olacaksa olsun." isyanına da getirmiyor değil.

* Yönetmenliğe dair çarpıcı bir görüntü aklınızda kalmıyor. Oyunculuklar ise çok başarılı, hiçbiri sırıtan bir performans sergilemiyor.





* Peach karakterine sürenin fazla harcandığını, Peach odağında geçen bölüm sayısının fazla olmasının dizinin hikayesini bir kısır döngüye dönüştürdüğünü düşünüyorum. Daha kısa  ve özlü bir anlatım sunulabilirdi.







Karakterler üzerinden gidelim...

JOE BELASI


Joe bir kütüphane çalışanıdır. Kendisine hayatı öğreten ve bu soğukkanlı, karanlık yanını ortaya çıkaran sahibinin kuvvetten düşmesi nedeniyle yönetimi fahri olarak devralmıştır. Kitaplarla aşırı hemhal olan her insan gibi dış aleme dair gözlem gücü gelişmiş, içe bakış konusunda usta olmuştur. Geçmişteki deneyimlerinin yarattığı travmaların meydana getirdiği saplantılı düşünceler beynini yiyip bitirmekte, onu takıntılı, kaygılı biri haline getirmekte ve eylemlerini çıkmaza sokmaktadır.


BECK ŞIRFINTISI



Beck üniversitede edebiyat öğrencisidir. Kitap yazmak gibi ideallerin peşinde koşarak şehirde tek başına ayakta kalmak için çabalamaktadır. Bunun uğruna önüne fedakarlık yapmasını gerektirecek zorlu kapılar çıkar. Babasız büyümesi onu ilgiye aç biri yapmış, sevilme isteği onun bir zaafı haline gelmiştir. Zayıf tabiatlı biri her türlü tehlikeye açıktır ve ben merkezli yaşayan birisi de her an birilerinin canını yakıp "kötü" insan olabilir.

* Dizideki olay örgülerinden, kurgudan bahsetmek istemiyorum. Bu pişmemiş poğçanın poğça şeklini bozup tekrardan düz bir hamur haline getirmek gibi, yiyene -yani izleyene- yeni bir tat vermez ve gerek yok. O nedenle dizi dimağımdan süzüldüğünde bana neler kaldı onlardan bahsedeyim, belki poğçanıza çörek otu katmış olurum. 


EVERYTHİNGSHİP (HER ŞEYİŞKİ): 
ZİHİN + BEDEN + RUH BİRLİKTELİĞİ

İLİŞKİLERİN MATEMATİĞİ ÇOK BİLİNMEYENLİ BİR DENKLEM GİBİDİR. BULDUĞUN ÇÖZÜMÜ ŞIKLARDA GÖREMEYEBİLİRSİN DE, ŞAŞIRTICIDIR.



* Herkesin ilgi ve iyilik görmek istediği çok açık. Ama karşımıza çıkan zorlukların önüne biz değil de yanımızda kişi atıldığında ya da yolumuza çıkan taşları bizim yerimize o eğilip kenara attığında hayatımızın kontrolünün kendi elimizden çıktığını hissediyoruz. Hayatımızı kolaylaştıranlara kimimiz minnet duyarken kimileri de Beck gibi bir kişilik saldırısı olarak algılayabiliyor.






* Özellikle erkekler yanlarındaki kadınların kendilerine muhtaç olmasından haz alıyorlar. Kadınların kendilerine ihtiyaç duymaları erkeklerin egolarını tatmin ediyor. Güçlü, kendi başına uçabilen bir kartaldansa miyavlayan süt isteyen bir yavru kedi onların her daim birincil tercih oluyor bu yüzden, çünkü erk sahibi olmak onların koltuklarını kabartıyor ve zevk duyuyorlar. [Karen-Joe ilişkisi]








* İnsanın kendisine dair geliştirdiği değersizlik ve yetersizlik algısı azgın bir sarmaşık gibidir. Tüm yaşamına sirayet eder. Bilhassa güçlü görülen, o örnek alınıp yaşamına özenilen insanların yakınında olmak kişiyi ideal benliğine ulaştıracakmış gibi gelir. Halbuki bir ruh maskesi giymekten başka bir şey değil. Tek başına kaldığında gerçek ve çıplak seni gördüğün için kendinden yine memnuniyet duyazsın. 
[Beck ve arkadaş çevresi] 





* Bir şeyin kıymeti kaybedilince anlaşılır derler, aslında eksik bir cümle. "Değerini anlamak" zaten eskiden de değeri varmış da , sen ancak şimdi farkına varabildin demektir. Fakat kimi zaman değersiz olan bir şey elden uçunca "o benimdi, ama artık değil" diye düşünür, "sahip olmak kaybetmekten her zaman daha iyidir" diye iç geçirerek çıkarcı bir yaklaşımla gözde kıymetli hale gelir. Bu ilişkilerde tiksindirici ve bencilce bir zihniyettir. Tekrar elde edince egon tatmin olur ama birkaç güne eski sıradanlığına ve değersizliğine kavuşur. 
[Beck'in Karen'le Joe'yu yakın görüp 180 derece dönmesi]

 

DİZİNİN KULAĞINA KÜPE OLSUN DEDİKLERİ :)

*Salak olma, gözünü dört aç ve algılarının kapanmasına izin verme, hayatının kontrolü senin elinde olsun, ihtirasların uğruna rüzgarda savrulma. 

* Başarısızlığına mazeret bulma, gitmek istediğim yere varamadım diye şikayet ederken adımların doğru yolda mı bir kontrol et.

* Mutluluğu ararken ve kendine anlam biçerken dış alemdekilerin sana tavırlarını kıstas alma, kendi değerini sen kendin belirlemelisin.

* Sevilmek istersin ama sevilmeyi beklerken; en önce kendini kendin sevmelisin, bunu unutma. Sevilmek için kolların açık gezme, bu sevgi arsızlığı da olsa arsızlığın her türlüsü kötüdür ve her şeyde aşırıya kaçmak bela getirir. 

* Ne olursa olsun geçmişe dayalı kaygılarından ve seni huzursuz edecek yaşantıların hatırasından kurtul, bir ayağın geçmişe saplanmışken diğer ayağında yapabileceklerin sınırlıdır.


* Zorla güzellik olmaz. Sen bir arısın ve illa ki o çiçeğin özünü istiyorsun diye dikenleri battığı halde ısrar ediyorsun, etme. İlerideki bir çiçeğin daha güzel olamayacağını kimse öngöremez.


Bizim söyleyebileceklerimiz bu kadar. 
07.07.2019


20 Haziran 2019 Perşembe

Bojack Horseman: Bir Netflix Dizisi İncelemesi



Klasik girişimizi yapalım ve bir dizi vasıtasıyla ziyaret ettiğimiz ülkeden bahsederek bu sefer Amerika olduğunu söyleyelim. Özelinde Amerikan kültürüyle ilgili oldukça fazla göndermeler yapsalar da insanlığın özünü teşkil eden niteliklerin evrensel olduğunu görüyoruz. İnsan her yerde yaşantıları fark etmeksizin çeşitli marazlara sahip, kendisinden ve dünyasından memnun değil, değiştirmek istese de iradesine söz geçiremiyor, dolayısıyla başaramıyor ve çırpındıkça etrafındakilerden uzaklaşıp kendi yalnızlığına çekiliyor. 

Bu bir yetişkin animasyon dizisi, karakterler hayvan veya insan suretinde. Hatırlarsanız küçükken okuduğumuz fabllarda kahramanlar hayvan olurdu ve bize türlü dersler verirlerdi. Burada da hayvanlar aracılığıyla kurulan evren aslında gerçek dünyanın alegorik bir izdüşümü. Alt metin birçok yerde hiciv türüne gömülü olarak keşfedilmeyi bekliyor, tamamiyle duygusal zekaya hitap ediyor. O nedenle salt bir güldürü ya da dram beklememek gerek.




Başrolde yer alan Bojack Horseman bir zamanların meşhur bir dizi oyuncusudur. Sektörün kaçınılmaz bir sonu olarak en parlak çağını yaşamış ve bir süre sonra alaşağı edilip unutulup gitmiştir. Popülaritesini kaybetmiş, üretkenliğini sıfıra indirmiş ve işe yarar olma duygusunu kaybetmiş olmasına rağmen o "ünlü" sıfatına sığınıp egosunu tatmin etmenin yollarını bulmuştur, türlü kötü alışkanlıklar edinerek kendi memnuniyetsizliğinden ve yetersizliğinden kaçmaya çabalasa da kendini kandırdığının, oyaladığının farkındadır ve mutsuzluğa kucak açmıştır. 

Dizide 5 sezon  boyunca Bojack Horseman kendini keşfediyor, yetersizliklerini, zaaflarını idrak ediyor, benliğindeki ve sosyal ilişkilerindeki başarısızlıkların sebepleriyle yüzleşiyor, yüzleştikçe kötü birisi olduğuna inancı daha da kuvvetleniyor. Bu tespitini haklı çıkaran onlarca yaşantı geçiriyor. Fakat ne izleyicinin ne de yakınındaki birkaç kişinin onun daha iyi bir insan olabileceğine dair umudu tamamen körelmiyor. Karakter o kadar empati kurulabilir bir üslupta yazılmış ki izlerken onda kendimizden bir şeyler görüyoruz. Onu toplumdan tecrit edip sen kötüsün, sevilmezsin, sende iyilik tohumu yeşermez, değmezsin, umutsuz vakasın diyerek dibe ittiğimiz takdirde kendimize de acımasız davranmamız gerektiğinin farkında oluyoruz. Çünkü hepimiz bir parça Bojack Horseman'ız.

Diziyi izlerken kaydetmek istediğim ve ileride tekrar okumaktan memnuniyet duyacağım  pek çok diyalogla karşılaştım. Fakat bu not alma işini yalnızca ilk bölümde gerçekleştirebildim, vaktimi epey fazla alıyordu. İlk sezonda yer alan 12 bölüm o kadar dolu doluydu ve benim o kadar çok anlam keşfetmeme yardımcı oldu ki unutmamak için sahneleri izlerken yaptığım çıkarımları bir dosyada biriktirme ihtiyacı hissettim. Onları da yazının devamını ekleyip incelememi sonlandırıyorum. 

Daha iyi bir insan olabilmek dileğiyle...


1.bölüm'deki şu diyaloglar dizinin neye dair olduğunu sezdiren bir intiba bırakacaktır sizlerde. İnsanın var oluşunun nitelikleri ve hayatın gerçekleriyle örtüşen o kadar yerinde cümleler kuruyor ki karakterler; evreni tekrardan anlamlandırıyor ve bundan keyif alıyorsunuz izlerken.

* Sen kendinden nefret ederken başkasının seni sevmesini bekleyemezsin. * Herkes beni sevsin diye asla hayır demiyorum. * Onu yeterince takdir etmediğin için üzüntüden öldü. * Öyle aptal ki ne kadar acınası olduğunun farkında değil. Bunu kıskanıyorum.

+ Sen kendi mutluluğundan sorumlusun. - Bu çok bunaltıcı. Ben kendi kahvaltımdan bile sorumlu olamıyorum. * Ama ne kadar üzgün olduğumu kitaba koyma. * Benimle çok vakit geçirmek zorunda kalırsın. Muhtemelen benden bıkarsın. Sıkılmaz mısın?

# Kendimizdeki kusurları biliriz, farkındayızdır memnun olmadığımız yanlarımızın, bir tarafımız hep bunun değişmesini gerektiğini düşünür, başaramadıkça mutsuzluk duyar ve kendimizi sevmez oluruz. Kendimizi biz bile beğenmediğimiz halde yine de içimizde bir yerlerde hep birileri tarafından sevilme arzusu yatar, sevilmek isteriz. Geçenlerde bir yerde okumuştum, insanın sevilmek isteme dürtüsünün altında takdir görme, onaylanma ihtiyacı yatıyormuş, hakikaten hak verdim. Bize göre kusurlu, defolu yanlarımız olsa da sevildiğimizde takdir edilme/beğenilme düşüncesi kaplıyor bizi ve o memnun olmadığımız yanlarımızı daha kolay tolere edebilir hale geliyoruz, toprak altına gömmeye başlıyoruz. Sevilmenin insana iyi gelmesinin nedenlerinden biri de budur belki de. Olumsuz yanlarımızın farkında olmamıza rağmen, o halimizle de sevilebiliyor olmak onaylanma ihtiyacımızı gideriyor. 

# Bazen insanın farkındalığının yüksek olması onun başına gelmiş en büyük cezalardan biridir. Çünkü kendini ve toplumdaki yerini çok iyi tanır, mutsuz olması daha kolaydır, kendini kandıramaz. Fakat aptallar için mutlu olmak kolaydır, kişiliklerindeki başarısız yanları idrak edemezler, kendilerini mutsuz etmek de bu yüzden ellerinden gelmezler. Geriye dönmezler çünkü bir şey düşürmemişlerdir, arkada kat ettikleri yolu zaten mükemmel görürler.

2.bölüm' de Amerika'nın askeri stratejisine, kendi ülkelerini tehlikelerden korumak amacıyla ülke dışarısında yapmış oldukları askeri çıkartmalara sorgulayıcı bir gözle yaklaşılıyor ve şaşırtıcı ki bir eleştiri var. Savaşta her ölen asker kahraman mıdır, kahraman olmanın nitelikleri nelerdir, toplumun onlara bakış açısı ne olmalıdır, bunlara mizahi bir yolla cevaplar veriyor. Ve insanlar bir aradayken ne kadar fikir alışverişi yaparsa yapsın, ya da ne kadar deneyim geçirirse geçirsin daima başkalarından "Kendi istediği şeyi" duymak istiyor, herkesin doğrusu ve gerçeği bir, bu değişmiyor, ve karşısından da kendi beynindekini duymak istiyor, bununla memnun oluyor. Aksini kabul etmiyor ve önemsemiyor. 

# Bu bölümde çocuklukta geçirilen travmaların kişilik gelişimini çok önemli bir ölçüde etkilediğine değiniliyor. Başroldeki Bojack'in babası oğlunun olduğu bir yerde karısına kürtajı kabul etmediğin için seninle evlenmek zorunda kaldım diyor. Daha doğmadan reddedilmiş, istenmemiş biri Bojack'e çocukluğundan beri bu dışlanmışlıkla, sevgisizlikle ve istenmeyişle muamele ediliyor. Yetişkin halini varın siz düşünün, değer görmeyen biri elbette hırçın/sevgisiz olacak, ve o da başkalarına değer vermeyecektir ya da yaralanmalar sonucu bunu bedeller karşılığı öğrenecektir.  Bir de bağlanamama sorunu tabi ki, çünkü hep bir kaygı barındıracak içinde. 

###################

Bundan sonraki bölümlerde işlenen konulara ayrıntılı olarak değinmeye üşendim, çünkü yazmanın sonu yok ve çok vakit alıyor. Onun yerine diziyi izlerken aldığım notları ve varmış olduğum çıkarımları peşi sıra ilave edip izleyenlere rehberlik etmesi açısından buraya iliştiriyorum.

3.bölüm: Çocukluğumuzda yaşayamadıklarımızı, mahrum bırakıldıklarımızı veya geçmişimizde gerçekleştiremediğimiz eksiklikleri büyüyünce telafi etmeye, gidermeye çalışırız, bilinçli olarak farkında olmasak da geçmiş travmalarımız ve eski zamanlara dair halihazırda yeni yeni duyduğumuz pişmanlıklarımız eylemlerimizi yönlendirir. 

4.bölüm: Bazen arkadaşlarımızın iyiliğini istemeyiz, kasten köstek oluruz mutsuzluk yaşamaları için ama yalnızlığımızı gidermek için onlara ihtiyacımızın olduğunun hep farkındayızdır. Onları yanımızda tutmaya maksadıyla bizden uzaklaşmalarını engellemek için kötülük bile yaparız. İnsan kelimesinin Arapça'da kökeni olduğu düşünülen kelimelerden biri de ünsiyettir ve yakınlık kurmak anlamına gelir. İnsan yakınında birileri olmadan, birilerine yakınlık duygusu beslemeden yaşayamaz. Bunun için yapamayacağı şey yoktur. Bu bölümde insanları Zoe ve Zelda olarak iki kategoriye ayırıyorlar. Bir gruptaki insanların farkındalıkları düşüktür, yüzeysel düşünüp, mutlu olma odaklı yaşarlar ve bunu da başarırlar. Diğer gruptaki insanlar realiteyle hareket ederler, farkındalıkları yüksektir ve hayatı nispeten daha ciddiye alırlar, dolayısıyla mutsuz olmaya meyillidirler. Siz hangisisiniz?

5.bölüm: Destekleyici olmayan ebeveynler bireyi yalnızlaştırır, kişinin benliğine güvenmez olur ve kolay sarsılır, memnun olunmayan yerden uzaklaşılıp ev terk edilse bile hala kişi ailesi tarafından takdir görme isteğini sürdürür. Tek kardeş olmanın dezavantajları oldukça çoktur, aile bağlarının sağlam olmayışı bu bölümde hayli trajikomik işlenmişti, her ne yaştan ve her ne yaşantıdan olursa olsun her insan aile sıcaklığı arar.

6.bölüm: D harfinin Hollywood'dan sökülüşü, Bojack'in kızı kıskanmaya başlaması 
ve onun varlığına artık farklı bir anlam yüklediğini fark etmesi, iki erkeğin yarış içerisine girmesi. Boş bir bölümdü. Geçiniz.

7.bölüm: Diane'nin nişanlanması, Bojeckin teselliyi menajerinde araması, pervasız, tutarsız, iradesiz başıbozuk bir adam olduğuna dikkat çekiliyor, birçok sorun ne istediğini bilmiyor olmaktan ileri geliyor. 



8.bölüm: Bojack geçmişte kazık attığı arkadaşından ölüm döşeğinde özür dilemeye gidiyor ama pek de umurunda sayılmaz, birine yaptığı kötülüğün farkında olduğu halde hala %100 acı çekmemesi bu bölümde Bojack'i tokat manyağı yapma isteği uyandırıyor izlerken. Tabi güldürmek suretiyle konular sezdirildiği için ciddiye almadan ilerliyorsunuz. Kötülüğü gören ve zamanında işinden edilen adam güzel ve etkili karşılık verip Bojack'in kötü biri olduğuna kuvvetli dayanaklar sunuyor. Belki de Bojack'in onu yıllarca aramaması yaptığının kötü bir şey olduğunun farkında oluşunun verdiği utançtandır ama yüzsüz, umursamaz aymaz biri olduğu kesin, boş yere hüsnü zan etmeyelim. 
+ insan tarafından takdir gördüğü birine karşı sevgi besler. Gerçekten insan oğlu çok haz odaklı yaşıyor, bencillik zerresi her hareketimize ve her düşüncemize gölgesini bırakıyor.


9.bölüm: Bojack hatalar yaptığını kabulleniyor ve umutsuzluğunu dışa vuruyor, düğünü engelleyemedi, Prenses Carolin'in arkadaşlık kurduğu çocuğun yetişkin görünme çabası ve başarısızlığı sorgulamaya değer.

10.bölüm: Bojack'in köpeğin yerine oynaması, rolünün azaltılması, Todd'un onun atın yaptığı kumpası öğrenmesi, kitabın taslağının internete sızdırılması.

11.bölüm: İnsan kendisiyle alakalı olumsuzlukların yüzüne vurulmasından hoşlanmaz her ne kadar kendisi kendi karakterinin farkında olsa da birilerinin fark edip yüzüne söylemesi daha acıtıcı olur ve her insan toplum tarafından iyi biri olarak bilinmek ister çünkü altında sevilme kaygısı yatar.
Bojack'in biyografisini okuyan insanların yalnız olmadıklarını hissetmesi. 

12. bölüm: Kazandığı ödülden dolayı mutluymuş numarası yapıyor, ödül törenlerinin hak etmeyenlere ödül verdiği eleştiriliyor ve gereksiz oldukları vurgulanıyor. İlişkide karşı tarafta olgunluk  ararken macera peşinde koşmaktan da vazgeçemeyiz. Derinlerde olana inanmam önemli olan davranışlardır sözü geçiyor. Kafamızdan geçen düşüncelerden çok onları nasıl eyleme döktüğümüz asıl olandır. Kahraman sandıklarımızın da kusurları vardır, yine de bizler için önemli oldukları gerçeği bir kenarda durur. "İçimde azamet var sanarlar, olduğumu zannettikleri insanı severler, keşke o kişi olabilsem, işte bundan kaçıyorum." cümlesi bu bölümde dikkatimi çeken bir diğer diyalogdu.

Giflerle süsleyip size vitrin oluşturalım. 


- "Çünkü herkesin beni sevmesini istiyorum."


Tam başardım derken çoktan s*çmışızdır bile. Sonra da birisi ordan "Bir şeyi de becer be!" diye seslenir. Yoksa o seslenen bizim iç sesimiz mi?



"Biliyor musun insanların sorunu ne? Hepsi sadece zaten inanmış oldukları şeyi duymak istiyor. Kimse gerçeği duymak istemiyor."


Bilumum sahne görüntülerini incelemek için Twitter'daki şu thread'i okuyabilirsiniz.
 

Değişim kabullenmekle başlar ve yeni atılımlar gerçekleştirerek tamamlanır. Bojack ilk aşamayı geçti, umuyorum sene sonunda yayınlanacak 6.sezonda kabuğunu da yenileme safhasına geçer.

01.07.2019

22 Ocak 2019 Salı

Before Sunrise Notları

Film izlerken olay örgülerini takip etmeyi değil de yaşanan hayatı sorgulamayı ve yer alan insanların ruhu üzerine düşünmeyi tercih ederim. O nedenle izlemek için film seçmek ve o play'e bastıktan birkaç dakika sonra kapatmamak benim için çok zordur. Bu kez şansımız yaver gitti ve hayatımın en iyi filmi diyebileceğim bir esere rastladım. Yaşantılar tekrar tekrar anıldıkça kıymetli bir hatıraya dönüşür. Ben de yadigar kalsın diyerek filmde kalbime dokunmuş olan bazı anektodları bir araya getirip bloguma nakşetmek istedim.

Buyursunlar...

İlgili resim


Çiftler yaşlandıkça birbirini dinleme yetisini kaybedermiş, biliyor muydunuz?

- Hayır.

Erkekler tiz sesleri, kadınlarsa alçak perdeden sesleri duyma yetisini zamanla kaybedermiş.

- Galiba böylece birbirlerini etkisiz kılıyorlar.

Galiba.

- Çiftlerin birbirini öldürmeden
birlikte yaşlanmasını doğa bu şekilde sağlıyor olmalı.


************************



Güneşte uyuklayan bir köpek niye güzeldir? Ama bankamatikten para çekmeye çalışan bir adam niye tam bir geri zekalı gibi görünür?

***********************



Keşke daha önce tanışsaydık.
Sizinle konuşmak çok hoşuma gitti.

*****************





Hiç aşık oldun mu?

-Evet. Sıradaki soru

Tek kelimelik cevap mümkün mü?

- Niye olmasın? Aşk karmaşık bir mesele, biliyor musun? Yani, bu şey gibi... Evet, daha önce birine onu sevdiğimi söyledim ve bunda samimiydim. Ama bu tamamen çıkarsız, özverili bir aşk mıydı?
Güzel bir şey miydi? Pek sayılmaz.

*********************



Seni gerçekten kızdıran bir şeyi söyle.

- Buraya 300 kilometre mesafede devam eden bir savaş olmasından. İnsanların ölmesi ve
kimsenin ne yapacağını bilmemesinden. Ya da sadece umurlarında değil. Bilmiyorum.

*********************



Meçhul insanlar mezarlığı deniyor buraya. Çünkü genellikle kim oldukları bilinmiyormuş. Belki sadece ilk isimleri, hepsi bu.

- Bu cesetler niye kıyıya vurmuş?

Sanırım bazısı tekne kazaları falan sonucunda olmuş. Ama çoğu nehre atlayıp intihar edenlerin cesediymiş. Böyle kaybolmuş ve isimsiz insanların olması fikri hep hoşuma gitmiştir. Küçük bir kızken ailen ve arkadaşların öldüğünü bilmezse ölmemişsin gibi olur diye düşünürdüm. Hakkında iyi ya da kötü hikayeler uydururlar.


*************



Dünyadaki her şeyden çok beni seviyorlar, ve uğrunda savaştıkları özgürlükle büyütüldüm. Yine de,
şimdi benim için başka bir savaş var. Biz de aynı şeylerle başa çıkmak zorundayız,
ama düşmanın kim ya da ne olduğunu gerçekten bilemiyoruz. Gerçekten bir düşman var mı bilmiyorum.

***********



Son zamanlarda, mutlu ilişkisi olan birini tanıyor musun acaba?

- Evet, tabii. Mutlu çiftler tanıyorum. Ama bence birbirlerine yalan söylüyorlar.

Evet. İnsan hayatını bir yalan olarak yaşayabilir.

***************



Büyükannem ömrü boyunca bir adamla evli kaldı. Ve onun basit bir aşk hayatı yaşamış olduğunu düşünürdüm hep. Ama geçenlerde, tüm ömrünü aşık olduğu başka bir adamı hayal ederek geçirdiğini bana itiraf etti. Sadece kaderini kabullenmiş. Ne kadar üzücü.

- Seni temin ederim ki böylesi daha iyi. Aşığıyla beraber olsaydı adam onu düş kırıklığına uğratırdı.

Nereden biliyorsun? Onları tanımıyorsun.

- Biliyorum.

***********


Milyarlarca yıl önce yıldızlar patladığında bu dünyadaki her şeye şekil verdiler. Bildiğimiz her şey yıIdız tozudur. Sakın unutmayın, siz yıldız tozusunuz.


**********



Yani bir kere olsun, bütün parasını falcıya gitmek için biriktirmiş yaşlı bir hanım görmek isterim. Geleceğini öğreneceği için heyecan duyarak falcıya gitse ve falcı da şöyle dese "Yarın ve ömrünün geri kalan bütün günleri aynen bugün gibi saatin usandırıcı tik taklarıyla dolu olacak. Yeni tutkuların, yeni düşüncelerin ya da yeni seyahatlerin olmayacak. Ve öldüğün zaman tamamen unutulacaksın. "Elli şilin Iütfen." İşte bunu görmek isterim.

Çok komik.

***************



İnsanlar teknolojinin harikuladeliğinden, zaman kazandırdığından bahsediyor. Ama kimse kullanmıyorsa zaman kazanmanın ne yararı var?

**************



Aşkın, yalnız kalmayı bilmeyen iki kişi için bir kaçamak olduğunu düşünmüşümdür hep. Yani, çok komik. İnsanlar hep aşkın ne kadar çıkarsız, özverili bir şey olduğundan bahseder. Ama düşünürsen, bundan daha bencilce bir şey yok.

********


Birinin seni terk etmesinin en kötü yanı ne biliyor musun? Terk ettiğin kişileri
ne kadar az düşündüğünü fark ettiğin zaman seni terk edenlerin de seni ne kadar az düşündüğünü anlamak. İkinizin de ayrılık acısı çektiğinizi düşünmek istiyorsun, ama aslında "Oh, iyi ki gittin" diyor.


*************



Gençlerin dans edişini seyreden yaşlı bir adam varmış. "Ne kadar güzel" demiş. "Cinsel organlarını düşürüp melek olmaya çalışıyorlar. "

*************



Hayatta yaptığımız her şey biraz daha sevilmek için değil mi?

***********



Biliyor musun, eğer bir çeşit Tanrı varsa herhangi birimizde sende ya da bende değil de aradaki küçük alanda olurdu. Bu dünyada sihir diye bir şey varsa bu birini anlamak, bir şeyi paylaşmak çabası olmalı.

**********


**************




Ben başka yere bakarken beni süzmesi çok hoş.


*********



Sanki bir rüya alemindeymişiz gibi hissediyorum.

- Evet, çok tuhaf.

Birlikte geçireceğimiz zaman sadece bizim. Bizim yarattığımız bir şey. Sanki ben senin rüyandayım,
sen de benim rüyamdasın. En harika yanı ise, birlikte geçirdiğimiz bu gecenin hiç planlanmamış olması.

- Evet, biliyorum. Belki de o yüzden bu kadar masalsı geliyordur.

********



Niye herkes ilişkilerin ebediyen sürmesi gerektiğini düşünür ki zaten?

- Evet, neden? Çok aptalca.

Ama sence bu geceyle mi kalır? Yani, bu gece tek gecemiz mi olacak?

- Başka yolu var mı?

*************

Niye her şeyi bu kadar karmaşık hale getiririz?
















************


Birkaç yıl birlikte yaşadıktan sonra, birbirinin tepkisini tahmin ettikleri, ya da birbirinin tavırlarından bıktıkları için, çiftler birbirinden nefret etmeye başlar demiştin. Bence benim için tam tersi olur. Birini çok iyi tanıyınca, ona gerçekten aşık olabileceğimi düşünüyorum. Saçını tarayış şeklini,
o gün hangi gömleği giyeceğini herhangi bir durumda hangi öyküyü anlatacağını kesinlikle bilirsem gerçekten aşık olduğumu o zaman anlayacağımdan eminim.


                                                                                                                        OCAK 2019