13 Ocak 2015 Salı

YAZMIŞ OLDUĞUM ŞİİRLERDEN BİR DERLEME (18/19 yaşlarındayken yazdıklarım)




Ay

Ay ışığı nazlıca okşarken saçlarını
Akşamın yaldızlı o en dar vakitlerinde
Adını anmak ıstırap verir kamaşan gözlerime
Seyrederken sana benden daha yakın şu mehtabı






HÜZÜN

o ihtişamlı gökyüzü oldu yine kapkaranlık

ay güneş'ten devralırken nöbetini çekilmez oldu yalnızlık
simsiyah gece eteğindeki yıldızlarla saçarken ışık
biz gözyaşlarımızla derdimizi ıslatıp gönlümüze yaslandık


AKŞAM 
Kızıl kahve demler ki ismi akşam
Bir kadeh alevdir okşamaya kalkışsam
Perdeleri çekip gözbebeklerimi saklasam
İnce bir tül gibi sarkar durur gece
Dikenden olur yatağım o yalnız vakitlerde
Gözlerim batan güneşin yansıdığı bir deniz kadar kırmızı
Yıldızlar göz kırpar,ay utanır kararır
Ateşten daha kor,demirden daha kızgın
Fecr olur,nurdan ziyalar penceremde suskunlaşır
Kızıl kahve demler ki ismi akşam
Ne olur sümbüli havada yetişen bir gül fidanı olsam
İntizar ve ümitle bir kızarıp bir solsam



GECELERDEKİ GİZEMLİ DAMLALAR 

Su pireleri ninniler söylerken suya
Gece örtmeye çalışıyor siyah yorganını
Yıldızlar işveyle göz kırpıyor aya
Titreyen bir sokak lambasının etrafında sinekler
Karıncaların zafer kutlamalarına raksla eşlik ederler
Perdenin ardında bir çift siyah göz
Hüzün renginde yaşlarla ıslanır
Mezarlarında ölüler kemiricilerle baş başalar
Yine başlıyor ısdırabın senfonisi
Çıtırdayan kemik sesine uyanan gökyüzü
Savurduğu saçlarından bir bir döküyor yıldızları
Üzerinden atıyor bir çırpıda yorganını
Güneş esvabını giyerken sabah oluyor
Kızgın lambanın ışıklarında ölen sinekler
Şimdi karıncaların kara mahzenindeler
Esneyen sudan bir misafir kovasına dolduruyor
Ayak seslerinden ürken kemirgenler geri çekilirken
Mezarların birinde gözyaşlarına sular karışıyor
Hüzün renkli gözlerden damlayan inciler derinlere düşüyor
Su pireleri gurbet elde toprakla el ele tutuşuyor
Suya ninniler söyleyen pireler artık toprağa ağıt yakıyor
Zaman durmadan akıyor,elemin rengi giderek koyulaşıyor
Geceleri gökyüzünden hüzün yağıyor
Hüzünlü musiki hep kulaklarda çınlıyor
Perdenin ardındaki bir çift siyah göz
Biçare hep olanları seyrediyor

12-04-11






ESRARLI DOĞA

Dili çözülmüş nehirlerden eser bir musiki
Hışırdayan ağaçlar bahara kulak kesilmiştir

Suyun şırıltısına tırmanıp,kuş cıvıltısına aldanıp

Hüznü ve kederi güz dallarına asanlar

Tenlerine değen ılık meltemle buraya savruldular



12-05-11





NEM

Duygu yüklü bulutlar masumiyeti taşırlar
Oradan oraya süzülürler hislenerek


Ilık bir güz akşamı değdiği tende belki

Aşkın yangının söndürür kim bilebilir



Özlemle yaralanmış hıçkırık dolu bir yürek

Yağmurda pencerenin buğulanması gibidir

Derinlere hapsolmuş kuytu bir çift ela göz

Muktedir değildir elleriyle ayrılık sislerini aralamaya



01-01-12




ANI



Çiğnenmiş kaldırım taşları

Yenmemiş üzüm çöpleri

Yaşanmışlıklardan artakalanlar

Kuşlar uçar yalnız yuvaları kalır geriye...

Yine bir sabah vatan caddesinde yürüyerek  okula giderken
14-12-10






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder